Makale

Türkiye’deki Çerkes Evlerinin (Adıge Vune) Sosyal Hayata Etkileri / Bölüm 2

Çerkes Tarihi Hakkında

Tarihin bilinen en eski devirlerinden beri çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Kafkasya, önemini hiçbir dönemde kaybetmemiştir. Bunda, Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki bölgenin, kuzey- güney ve doğu- batı yollarının birleştiği çok önemli bir kavşak hüviyetinde olması etkili olmuştur.

Kafkasya

Türkiye’de çoğunlukla Çerkes olarak bilinen Kuzey Kafkasya halklarından Adigeler’in (Şapsığ, Bjeduğ, Natukhaç, Kabardey, Besleney, Vubıh, Hatkoy, Abzah vb.) tarihinde Ruslar’la mücadele daha doğrusu vatan savunması önemli bir safhayı teşkil etmiştir. Bu mücadeleyi çeşitli nedenlerle kaybeden Kuzey Kafkas  halkları  Ruslar tarafından sürgün edilmişlerdir. Ruslar’ın “Kafkasya’yı Kafkasyasızlaştırma” politikası gereği 1864’te en sert biçimde uyguladıkları göçe zorlama hareketi, sistematik biçimde devam ettirilmiş, II. Dünya Savaşı yıllarında da gerçekleştirilmiştir.

Kafkas Sürgünü

Özkiraz ve Çetin, göç, zorunlu göç, sürgün ve soykırım kavramlarını irdeledikleri çalışmalarında Çerkes halklarının 1864 yılında yaşadığı olayın “soykırım” kavramı içine girdiğini belirtmişlerdir.

1850’lerden sonraki süreçte, dönemin şartları gereği Osmanlı Devleti Kafkas göçmenlerine kucak açmıştır. Osmanlı’nın asker ihtiyacı, ekonomik nedenler, Anadolu’da tampon bölgeler oluşturarak asayişi sağlamak, geliştirilmeye çalışılan Panislamizm politikası ve Çerkeslerin Müslüman oluşu, Osmanlı Devleti’nin Çerkesleri kabul etme nedenleri olarak sayılabilmektedir.

Gökhan Bolat’a göre, “… ‘zorlama’ ve ‘cezalandırma’ gibi durumları içerse de ‘sürgün’ kavramı da Çerkesler’in 19. Yüzyılın ortalarında yaşadıklarını tanımlamakta yetersiz kalan bir ifadedir.

Kafkas Sürgünü

Cahit Aslan’a göre de Ruslar’ın yayılmacı politikası durmak bilmeyecek ve göç yerini sürgüne, kısa bir müddet sonra da “soykırım”a bırakacaktı.

Kafkasya’yı Kafkasyasızlaştırmak politikasının uygulanması çerçevesinde gerek yukarıda gösterilen gerekse bunların dışındaki çeşitli araştırmalarda 1,5 milyon civarındaki Kuzey Kafkasyalı’nın anavatanından çıkarıldığı durumu göç kavramı ile açıklamak yetersiz kalmaktadır. Söz konusu olan vakıanın zorunlu göç ya da başka bir deyişle sürgün, o dönem Kuzey Kafkasya nüfusu dikkate alındığında ise soykırım olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Kafkas göçmenleri sorununun önemine işaret eden İngiliz Konsolos Stevens, 17 Şubat 1864’te Trabzon’dan gönderdiği raporunda 3.000 civarında göçmenin Trabzon limanına geldiğini, 40.000 civarındaki Kafkasyalı’nın ülkelerini terk etmeye hazırlandıklarını, Trabzon Valisi Emin Paşa’nın göçmenler konusunda elinden geleni yaptığını fakat alınan önlemlerin yeterli olmadığını, biçare göçmenlerin başta tifo olmak üzere salgın hastalıklardan ve diğer kötü koşullardan hayatlarını kaybettiklerini bildirmiştir. Şubat ortalarından Mayıs sonlarına doğru Kafkasya’dan göçe zorlananlar ve sayıları hakkında verilen ayrıntılı bilgilerden yaşanan dram açıkça anlaşılmaktadır.

Ruslar’ın özellikle yönlendirdiği, Kuzey Kafkasyalılar’ın da Müslüman toprakları olması dolayısıyla tercih ettiği Osmanlı Devleti bu büyük göç dalgası karşısında zor durumda kalmışsa da göçmenlerin tüm ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmış ve onları büyük oranda rızaları dâhilinde Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde iskân etmeye çaba göstermiştir. Devletin bu faaliyetleri ile birlikte yerel halk da muhacirler için gerekli yardımı yapmayı esirgememiştir.

Paul B. Henze’e göre Kafkas halkları arasında kuzeydeki Dev’e karşı direniş ruhu ve ayaklanma yaşayan bir anı olarak devam etmektedir.

1920 – 1921 Dağıstan ve Çeçenistan ayaklanmasının kaynakları da, XIX. yüzyılda Rus işgaline karşı yüz yıl süren direniş kadar eskidir.

Bugün Rusya sınırları dışında 3 milyon civarında Çerkes (Adıge) yaşamaktadır; Türkiye’de yaklaşık 2,5 milyon, Suriye’de 80 bin, Ürdün’de 50‐60 bin, Mısır’da 5 bin, Almanya’da 20 bin, ABD’de 6 bin, İsrail’de 3 bin kişi. Ayrıca Avustralya, Kanada, Fransa, Hollanda, Lübnan v.b. ülkelerde de Çerkesler bulunmaktadırlar. Efsanevi Kafdağı’nın özgür savaşçıları, savaşlar, göçler ve sürgünlerle anavatanlarından, yemyeşil Kafkas dağlarından koparılan Çerkesler’in bir kısmı da Ürdün’ün çöllerini, kurak vadilerini mekân tutmuştur.

Buradan okumaya devam edebilirsin.

Makale ve tezlerden derlenmiştir. Alıntıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir